Ceza Hukuku

Ceza Muhakemesi (Ceza Yargılaması)

Ceza Muhakemesi (Ceza Yargılaması)

Ceza Muhakemesi (Ceza Yargılaması), bir suç işlendiği iddiası üzerine, bu iddianın doğruluğunu araştırmak ve suçun işlenip işlenmediğini, işlenmişse kim tarafından işlendiğini, cezasının ne olacağını belirlemek amacıyla yapılan yargısal faaliyetleri bütünüdür.

Bir başka tanımlama yapacak olursak: Bir suçun işlenip işlenmediği; işlenmişse, bunun kim tarafından hangi koşullarda işlenmiş olduğu ve suçun işlendiğinin tespit edilmesi halinde fail hakkında uygulanacak yaptırımın ne olacağı sorununa; iddia, savunma ve yargılama niteliğindeki Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenen faaliyetlere, bu faaliyetlerde rol alan kişi, kurum veya organların yetki ve yükümlülükleri, ne tür işlemlerin hangi şekillerde uygulanacağı yönündeki yargılama faaliyetlerine ilişkin usullerin bütününe Ceza Muhakemesi (Ceza Yargılaması) denilir.

Bu yazımızda ceza yargılaması hukukunun ne olduğunu, temel işlevlerini, iddia ve savunma makamlarının rolünü, ayrıca yargı organının bu süreçte nasıl bir rol üstlendiğine dair kapsamlı bir rehber niteliği taşımaktadır. Her ne kadar teknik bir konu olsa da, dilimizin döndüğü kadarıyla basit ve açıklıkla yine bol bol örnek vererek anlatmaya çalışacağız.

Ceza Muhakemesi (Ceza Yargılaması)
Ceza Muhakemesi (Ceza Yargılaması)

Ceza Yargılaması Hukuku Nedir?

Ceza yargılaması hukuku, genel anlamıyla bir kişinin belirli bir davranışının suç oluşturduğu şüphesini gidermek amacıyla yürütülen faaliyetleri düzenleyen hukuk dalıdır. Bu faaliyetler, iddia, savunma ve yargı olmak üzere üç temel sütundan oluşur. Bu üç faaliyet birleştiğinde, toplumsal düzenin korunması için son derece önemli bir süreç olan “ceza yargılaması” ortaya çıkar. Ceza yargılaması hukuku, hangi makamların hangi yetkilere sahip olduğunu, hangi işlemlerin nasıl yürütüleceğini ve tarafların haklarının neler olduğunu ayrıntılı biçimde düzenler.

Kurgusal bir olay anlatalım. Kahramanımız ise Ahmet bey olsun.

“Saatler gece yarısını gösteriyordu. Derin bir uykuya dalmıştı ki, telefonun çalmasıyla irkildi. Ekrandaki bilinmeyen numara, onu tedirgin etti. Yine de bir umutla telefonu açtı. Karşıdaki kişi, sesini gizlemeye çalışsa da tondaki sertlik hemen dikkatini çekti. Hemen ardından gelen sözler ise onu dehşete düşürdü. Tanımadığı bu kişi, ona yönelik ölümle tehditlerde bulunuyordu. Hakaretler ve küfürler birbirini takip ederken, o sadece dehşetle dinliyordu. kendisini hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti…”

Bu durumda Ahmet bey ne yapmalı? Hangi makama başvuru yapmalı? Suç duyurusu yazılı mı sözlü mü yapacak? Suç duyurusunu alan makam hangi işlemleri yapacak? Başvuruyu alan makamın yetkileri neler? Polis Merkezi bu eylemi gerçekleştiren kişiye karşı nasıl bir delil toplama ya da tespit işlemi yapacak? Ahmet bey’in bu süreçteki hakları neler? Polis karakolunda hangi işlemler yapılır? Savcılık aşamasında neler olur? Dava açılacak mı? Hangi şartlarda ceza davası açılır? Cumhuriyet Savcısı Neden İddianame düzenler? Mahkemede neler olacak? Hangi deliler toplanacak? Şahıs tespit edildiğinde neler yapılacak? Mahkemede hangi kurallar uygulanacak? Mahkemenin vereceği karar neleri içermeli? Mahkemece karar verildiğinde ne olur?

Bu soruların sonu gelmeyecektir.

İşte buradaki tüm soruların cevabı ceza yargılaması hukukunun konusudur. Suç işlendiği haberi alındığından cezanın infazına kadar olan süreç ceza yargılaması hukukunun konusunu oluşturur. Ancak sıklıkla yapılan bir hatayı düzeltmek adına ceza hukuku ile ceza yargılaması hukuku arasındaki ilişkiyi ve farkı belirtmekte fayda var.

Ceza Hukuku ve Ceza Yargılaması Hukuku Arasındaki İlişki

Toplum düzenini korumak ve bireylerin haklarını güvence altına almak adına geliştirilen hukuk kuralları içinde, “ceza hukuku” ayrı bir öneme sahiptir. Ceza hukuku, hangi davranışların suç sayılacağını ve bu suçların işlenmesi hâlinde ne tür cezaların uygulanacağını belirleyen kurallar bütünüdür. Söz konusu kurallar, hem genel ceza yasalarında (örneğin Türk Ceza Kanunu, kısaca TCK) hem de özel yasalardaki suç tanımlarını içeren hükümler aracılığıyla somutlaşır.

Kısaca belirtmek gerekirse: Bir davranışın suç olup olmadığı, ceza hukukunun alanına girer.

Ceza yargılaması hukuku ise bu davranışın gerçekten o suç tanımına uyup uymadığını, somut olayda o suçun işlenip işlenmediğini, işlendi ise kimin işlediğini ve ilgili kişinin cezalandırılması gerekip gerekmediğini ortaya çıkarmaya çalışan kurallar bütününü ifade eder. Kısacası, ceza hukuku “suçu” tanımlarken, ceza yargılaması hukuku “bu suçun var olup olmadığını ve kime atfedilebileceğini” belirlemeye çalışır.

Suç olarak tanımlanmış davranışların tespiti, işlenmiş olup olmadığının ortaya çıkarılması ve nihayetinde suç işlendiği kanısına varılırsa suçlunun hangi cezaya çarptırılacağı, ancak ceza yargılaması hukuku kuralları ile belirlenir.

Bir örnek ile pekiştirelim.  Kahramanımız Cavidan hanım.

“Güneşli bir günde, ruhunu dinlendirmek ve gardırobuna yeni parçalar katmak için Kızılay’ın kalabalığına karışmıştı Cavidan Hanım. Saatler süren alışverişin ardından, kollarında rengârenk elbise poşetleriyle caddenin karşısına geçmek üzereydi. Tam o sırada, tiz bir fren sesi yüreğini sıyırdı. Gözleri karardı, kulaklarında uğultudan başka bir şey duymadı. Sonra, bembeyaz bir tavan ve doktorların telaşlı sesleri… Dikkatsiz bir sürücünün hayatını bir anda altüst ettiğini öğrenince, gözlerinden sıcak damlalar süzüldü.”

Ceza Hukuku, Cavidan hanımın yaralanmasına sebebiyet veren kişinin Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen Taksirle Yaralama Suçunu işlediğini belirler.

Ceza Yargılaması Hukuku: Kazanın meydana geldiği yerde polisler tarafından delillerin toplanmasında hangi usullere göre hareket edileceği, Cavidan hanımın 6 aylık süre içerisinde şikayetçi olması gerektiği aksi halde şikayetçi olamayacağını, dikkatsiz sürücünün ve Cavidan hanımın ifadelerinin ne şekilde alınacağını, haklarının neler olduğunu, Soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısının hak ve yetkilerini, Ceza davası açılması halinde hangi ceza mahkemesinin, hangi şartlarda yargılama yapacağını, delilleri nasıl değerlendireceğini vs. belirler.

Umarım bu açıklama yeterli olmuştur.

Ceza Yargılaması Hukukunun Temel Amacı ve Görevi

Ceza yargılaması hukukunun öncelikli görevi, bir kişinin belirli bir eyleminin suç olduğuna dair şüphenin giderilmesi veya doğrulanması sürecini kurallara bağlamaktır. Bu şüphe, kimi zaman mağdurun, kimi zaman kamunun, kimi zamansa resmi organların suç duyurusu ve ihbarı üzerine oluşabilir. Suç şüphesi doğduğu anda yürütülen soruşturma, iddianame düzenlenmesi, savunma ve yargılamanın kendisi, ceza yargılaması hukukunun belirlediği esaslar doğrultusunda yapılır.

Bu görevini yerine getirirken ceza yargılaması hukuku şunları gözetir:

  1. Toplumsal Düzeni Korumak: Suç işlenmesi, sadece mağdura değil aynı zamanda toplumsal düzene de zarar verir. Ceza yargılaması, kanunların yaptırım gücüyle suçla mücadeleyi sağlayarak toplumsal düzenini temin eder.
  2. Birey Haklarını Korumak: Ceza yargılamasında sadece mağdur olduğunu iddia eden veya şikayetçi olan kişilerin haklarını değil; aynı zamanda Suç şüphesi altındaki kişilerin de, adil yargılanma hakkı, savunma hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerini korur.  Ceza Yargılama Hukukundaki temel ilkelerden olan Masumiyet karinesi, bu dengeyi koruma konusunda en önemli ilkelerdendir.
  3. Adaleti Sağlamak: İddia ve savunmanın dinlenmesi, delillerin toplanması ve delillerin tartışılması, silahların eşitliği gibi ilkelerin etkin bir şekilde uygulandığı yargılama sonucu bir hakim veya mahkeme, gerçeğe en yakın sonuca ulaşmaya çalışır.
  4. Hukuki Belirliliği Sağlamak: Bir suçun mağduru ya da şüphelisi olun, karşılaşacağınız yargısal faaliyetlerin önceden tarafınızca bilinmesi, haklarınızın neler olduğunu bilmek, neleri talep edebileceğinizi bilmek sizce de çok önemli değil mi? İşte Ceza Yargılaması bir düzen ve hukuki belirlilik sağlayarak insan onuruna yaraşır şekilde adil yargılamaya, birey hak ve özgürlüklerini korumaya hizmet eder.

Ceza Yargılaması (Muhakemesi) Sürecinin Başlaması ve Unsurları

Ceza yargılaması süreci, genellikle bir ihbar, şikâyet veya suçu öğrenen kolluk kuvvetlerinin durumu savcılığa bildirmesiyle başlar. Bir suç işlendiği veya işlenmekte olduğuna dair bir haber alındığında, Cumhuriyet savcısı vakit kaybetmeden “soruşturma” evresini başlatır. Bu noktada, şikayetçi veya mağdur beyanları, şüpheli savunmaları,  toplanan deliller, tanık beyanları, adli raporlar, kamera ya da mobese kayıtları, olay yeri incelemeleri ve benzeri tüm faaliyetler ceza yargılamasının temelini oluşturur.

Savcı, yeterli şüpheye ulaştığı takdirde iddianame düzenleyerek ilgili mahkemeye sunar. İddianamenin kabulüyle birlikte, artık “kovuşturma” evresi başlar ve şüpheli “sanık” konumuna geçer. İşte bu aşamada ceza yargılamasının üç büyük faaliyet alanı tez, antitez ve sentez şeklinde belirgin şekilde ortaya çıkar:

İddia

“İddia” kavramı, ceza yargılamasında bir eylemin suç teşkil ettiği yönündeki savı temsil eder. Bugün Türkiye’de bu faaliyet, esas olarak “savcılık” (Cumhuriyet Savcılığı) adı verilen makam tarafından yürütülür. Savcılığın görevi, suç işlendiğine dair bir şüphe bulunduğu takdirde olayı araştırmak, delilleri toplamak, kamu adına soruşturmayı yürütmek ve yeterli şüphe hâlinde dava açmaktır.

Örnek: “A’nın Ocak ayının 11. günü, saat 14:00’te, bir otobüste birlikte seyahat ettiği B’nin cebinden yankesicilik yoluyla cep telefonunu aldığı” iddiası, savcılık tarafından ileri sürülebilecek bir suç isnadıdır. Bu iddia, A’nın “hırsızlık” suçunu işlediğini ortaya koymaya yöneliktir. Eğer savcılık, şikayetçi beyanı, şüpheli savunması, tanıkların ifadeleri, kamera kayıtları, parmak izi ya da benzeri deliller ışığında bu iddiayı destekleyecek yeterli veriye ulaşırsa Yeterli Şüphe oluşmuş olur ve  A hakkında iddianame düzenleyecektir.

İddianamenin mahkeme tarafından kabulü, artık kovuşturma safhasının başladığı anlamına gelir. Sanık sıfatını kazanan şüpheli, soruşturma aşamasında olduğu gibi mahkeme huzurunda cevap verecek, kendini savunacaktır.

Savunma

Savunma, iddianın karşı argümanıdır. Savunma makamı, kişinin isnat edilen suçu işlemediğini, fiilin gerçekleşmediğini veya gerçekleşmiş olsa bile isnat edilen kişinin suçla ilişkili olmadığını savunur. Savunma hakkı, en temel insan haklarından biridir ve ceza yargılaması hukukunun da güvencesi altındadır.

Savunma, sadece “Ben o suçu işlemedim” demekle sınırlı olmayabilir. Bazen suçun unsurlarının oluşmadığı, bazen kanunlarda öngörülen bir hukuka uygunluk sebebinin varlığı (örneğin meşru savunma gibi), bazen de failin kast veya taksirinin olmadığı ileri sürülerek savunma yapılabilir. Ceza yargılaması hukuku, savunma makamına geniş olanaklar tanır; ceza avukatı tutulması, delil toplanmasını talep etme, tanıkları sorgulama vb. haklar savunmanın temel araçlarıdır.

Yargı

İddia ve savunma arasındaki gerçeği ortaya çıkarma görevi, bağımsız ve tarafsız bir yargıç veya mahkeme tarafından yerine getirilir. Yargılama sürecinde, hakimin veya mahkemenin görevi, delilleri inceleyip tartışmak, iddia ve savunma makamlarını dinlemek, tanıkları veya uzmanları dinlemek ve elde edilen verileri hukuka uygun bir değerlendirmeye tâbi tutmaktır.

Bu sürecin sonunda “hüküm” verilir. Mahkeme, sanığın suçu işlediğine inanırsa cezalandırılmasına karar verir; yeterli delil yoksa veya sanığın suçu işlemediği kanısına varırsa beraat kararı verebilir. Karar, sanık açısından kesinleştiğinde artık cezalandırma aşaması (infaz hukuku) devreye girer.

Bu üç faaliyet, sırasıyla tez (iddia), antitez (savunma) ve sentez (yargı) şeklinde değerlendirilebilir. Ceza yargılaması hukuku, bu üç faaliyet alanındaki işlem ve eylemleri de düzenler; kimin hangi yetki ve haklara sahip olduğunu, hangi delillerin nasıl toplanacağını, duruşma sırasında nasıl bir usul izleneceğini ve nihayetinde nasıl karar verileceğini, karara karşı kanun yollarını vs. düzenler.

Ceza Yargılama Hukukunun Kaynakları:

Türkiye’de ceza yargılaması hukukuna ilişkin temel düzenlemeler, 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) içerisinde bulunur. CMK, soruşturma ve kovuşturma aşamalarının nasıl yürütüleceğini, hangi organların hangi yetkilere sahip olduğunu, hangi hallerde tutuklama veya adli kontrol kararı verilebileceğini, delillerin toplanma ve değerlendirilme usullerini ve benzeri pek çok konuyu ayrıntılı şekilde düzenlemektedir.

Ancak Ceza Muhakemesinin kaynakları sadece CMK ile sınırlı değildir. Bunun yanı sıra Anayasa, Türk Ceza Kanunu (TCK), ilgili yönetmelikler (örneğin, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu, Suç Eşyası Yönetmeliği, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği vs.) uluslararası sözleşmeler (örneğin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) ve Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay içtihatları da ceza yargılaması hukukunun çerçevesini çizer. Özellikle insan hakları alanında uluslararası sözleşmelerin ve Anayasa’nın üst norm niteliği taşıması, ceza yargılaması hukukunun her aşamasında birey hak ve özgürlüklerinin korunması gerektiğini vurgular.

Ceza Yargılaması Hukukunun İlkeleri

Ceza yargılaması hukukunun, adil ve güvenilir bir sonuç verebilmesi için birtakım temel ilkelere dayanması gerekir. Bu ilkeler hem ulusal düzenlemelerde hem de uluslararası sözleşme metinlerinde yer alır ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi zorunludur. Bu yazımızda sadece kısaca ve en başlıcalarına değineceğiz.

Masumiyet Karinesi (Suçsuzluk Karinesi):

Bir kişi hakkında kesinleşmiş bir mahkeme kararı olmadan o kişi suçlu sayılamaz. Bu ilke, iddia makamına kanıt yükümlülüğü getirir ve savunma hakkının temel zeminini oluşturur.

Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz İlkesi:

Suç olarak tanımlanmamış bir eylemden dolayı kimse cezalandırılamaz. Aynı şekilde, kanunda öngörülmeyen bir ceza da verilemez. Bu, ceza hukuku açısından olduğu kadar ceza yargılaması hukuku açısından da önemlidir; savcılık, kanunda tanımlanmış suçlar dışında dava açamaz.

Silahların Eşitliği İlkesi:

İddia ve savunma makamlarının hak ve yetkilerinin eşit olması, adil bir yargılamanın ön koşuludur. Savunma makamının da delil toplama, tanık çağırma gibi hakları, iddia makamı ile dengeli biçimde kullanılmalıdır.

Doğrudan Doğruyalık ve Sözlülük İlkesi:

Mahkeme sadece iddianameye, iddia makamının yaptığı tespitlere göre karar vermeyecek, bu delilleri bizzat değerlendirecek, tarafları bizzat dinleyecektir.

Aleniyet İlkesi:

Kural olarak duruşmaların herkesin katılımına açık olması, yargılamanın şeffaflığını temin eder. Ancak özel hâllerde örneğin çocuk mahkemeleri ile çocuk ağır ceza mahkemesinde duruşmalar kapalı yapılabilir.

Yukarıda saydıklarımız dışındaki diğer Ceza Muhakemesi ilkelerini şöyle sıralayabiliriz.

  • İşkence yasağı,
  • şüpheden sanık yararlanır ilkesi
  • İsnadı ve hakları öğrenme hakkı
  • Hukuk devleti ilkesi,
  • Kıyasın mümkün olması
  • Doğal Yargıç ilkesi
  • Davasız yargılama olmaz ilkesi
  • Sözlülük ilkesi
  • Delillerin re’sen araştırılması ilkesi
  • Doğrudan doğruyalık ilkesi

şeklinde sıralayabiliriz.

Bu ilkeler, ceza yargılaması sürecinin adil ve hukuka uygun bir şekilde gerçekleşmesi için iddia, savunma ve yargılama makamı açısından rehber niteliğindedir. Bu ilkelerin gözetilmemesi ya da ihlal edilmesi halinde bozma sebebi ve hak ihlali ortaya çıkar.

Ceza Avukatı ve Ceza Muhakemesi:

Bu yazımızda, ceza yargılaması hukukunun ne olduğunu, nasıl işlediğini, ceza yargılamasının hangi aşamalardan geçtiğini, hangi ilkeleri barındırdığı ve iddia-savunma-yargı üçgeninin neden bu kadar önemli olduğunu aktarmaya çalışmıştık. (Umarız ki başarılı olmuşuzdur.)

Bir eylemin suç olup olmadığına karar vermek, sadece ceza hukuku kurallarını bilmekle mümkün değildir; aynı zamanda bu eylemin yargılama süreci içindeki yerini, tanık ifadelerinin, delillerin nasıl ele alınacağını, sanık haklarının nasıl korunacağını bilmek de gerekir. İşte bu nedenle ceza hukuku ile ceza yargılaması hukuku, birbirini tamamlayan, etle tırnak misali iç içe geçmiş iki alandır.

Sonuç itibarıyla ceza yargılaması hukuku, hukuk devletinin vazgeçilmezidir. İddia, savunma ve yargı faaliyetlerinin hangi sınırlar içinde ve nasıl yürütüleceğini düzenleyen kurallar, toplumsal barışın, kamu düzeninin ve birey güvenliğinin teminatı niteliğindedir. Bu nedenle ceza yargılaması hukuku, sadece hukukçuların değil, toplumu oluşturan her bireyin temel hak ve özgürlüklerini ilgilendiren, son derece önemli bir alandır.

Ancak hukuk çok kapsamlı, ince detay, karmaşık usul kuralları içerdiğinden mutlaka ama mutlaka bir ceza avukatının hukuki desteğinden faydalanmanız gerekmektedir. Bu iki yönüyle önemlidir. Eğer suçun mağduru iseniz hukuki bilgi eksikliğinin yanında suç nedeniyle iç dünyanızdaki dalgalanma, yaşadığınız şok, öfke gibi duygusal baskılar sağlıklı karar almanızı ve haklarınızı koruma yönünde çabalarınızı olumsuz etkileyecektir. Böylesi bir durumda ceza hukuku alında uzmanlaşmış ve tecrübeli bir ceza avukatından alacağınız hukuki desteğin ne denli önemli olduğunu izah etmemize herhalde gerek bulunmamaktadır.

Öte yandan haksız bir suç isnadı ile itham etmeniz de mümkün, çoğu kimsenin “karakol yüzü bile görmedim”, “adliyeye ayak basmadım” şeklindeki öğünmeleri dikkate alındığında asılsız bir iftira ya da itham ile suçlanmak ciddi duygusal tepkiler vermenize ve sağlıklı düşünmenize engel olacaktır. Böylesi bir durumda sizi içine düştüğünüz bu kötü durumdan kurtarmak için yine bir ceza avukatına ihtiyaç duyacaksınız.

Yargılamanın hangi tarafında olursanız olun, haklarınızı korumak istiyorsanız, adil bir yargılama olmasını istiyorsanız bunu ceza avukatı olmadan yapamazsınız!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu